Pazartesi, Ocak 16, 2006

Kaptan köşkünde kimse var mı?



Daha önce çizginin peşinde binlerce desen kağıdını harcamamış bir ressamın, oradaki anda titreşen, gerçek denilen şeyin peltemsi akıcılığından çıkartılmış, daha katı ve ipuçları daima derin bir okyanusu imleyen çizgileri kağıt üzerinde enseleme deneyimi olmasa ne olurdu?
Kısaca angutun biri eline kalem kağıt alıp Ernst'in, Picasso'nun, Kle'nin, Pollock'un yaptıklarına benzer bir şeyler karalasaydı ne kadar sağlam duracaktı gözümüzde.
Sıfır, zero, nada...
Şimdi bu resimle ilgili meseleyi aynen kendi yaşam alanımıza taşıyalım. Orda var olan yazılara, şiirlere, gündelik hayatta edilen laflara bakalım.
Arkasında onca yıl okunmuş kitaplar yok, gözü ve aklı bin dereden su getirmiş bir yaşama insanının mütevazi saldırganlığı yok, öğrendiklerini hayatına taşıyarak hayatını zenginleştirmeye kalkışmak yok. Onun yerine, ha baba kelimelerin, kavramların başını gözünü birbirine çarpan bir duykıllanma insanı var. Mesele de beğenilmek. Ne için, bilmiyor. Hassas yerlerinden elektrikle çarpılmış bir halde tek bilebildiği, yan yana koyduğu kavramlar çöplüğünden Allah ne verdiyse ortaya bir çorba yapmak ki sabah niyetine düşten dışarı.
Mesela kadın/adam bir de bunu tam gözlerinin içine bakarak ve senin bu acayip şiirimsiyi beğeneceğini umarak yapmaz mı.
Hangi ülkedeyiz, bu salak gezegende ne halt oluyor, biz ne halt ediyoruz, kendi hayatımızı değiştirecek gücümüz yok mu, tepemizde taşınan şu kellelerin içinde, kaptan köşkünde oturan kaptanlar yok mu?
Sofi'nin tercihlerinden, Piedra Irmağı kıyısına uzanan açıklıktan kalkan yeni nesil teknolojik planörlerle Büzzüklerin Efendisi ovalarına uçarken düşürülmüş bir şey değil allahtan bu akıl denen şey. Gerçekliğin bu halinin dibi görününce karşımıza çıkartılan yeni nesil kekleme metinlerine bayıla bayıla öleceğiz. İnsanın, artık devrim yapabilme yeteneği yok ve sanki insan kendisi üzerinde hiç bir tasarrufa sahip değil. Sanki kaybedilmiş, flu bir iz gibi, geceleri trance partilerinde beynini kaşıyan tekdüze sesleri, ertesi gün tekrarlanabilen ritmik bir çalışma vizyonuna dönüştürmek zorundaymış gibi. Kendisine sunulan yetenekli otomat formundan yılda şukadar bin papel kazanarak ve lüzumsuz işlerden geri durarak geldiği yer ortadadır. Daha fazlası için daha fazla kan akıtılacaktır. Birilerinde mutlaka nükleer bir tehdit varolacaktır. Birileri demokrasiye daima karşı olacaktır. Ve bu arada psikologlar dehşetli paralar kazanmaktadırlar. Onlar evliyken mutsuz, one night stand yaparken mutsuz, sadece hayvanın güdük hazzına kilitlenmiş olarak sürükledikleri hayatlarının peşinde yaşlanarak, ölecekler. Ne rezil, ne berbat bir şekil bu.
İnsanlar ve ataları yaklaşık 6 milyon yıldır gezegende yürüyorlar. İnsanın modern formu olan Homo sapiens, 300.000 yıl önce Homo erectus'tan evrimleşmiş. İnsan uygarlıkları yaklaşık 6.000 yıl önce oluşmaya başladı. Ve yaklaşık 5000 yıldır yazılı bir tarihi var. Ve şaşıracaksınız ama bütün farklı görünümlere rağmen sorularımız çok değişmedi. Kendimizi fantazmagorik kurgu saçmalamalar dünyasına sallamadan önce bir duralım. Ve içine atlamaya hazırlandığımız şu kurmaca matrix dünyasında, abi zaten hepsi boş salaklığına düşmeyelim.
Elinizde madem bir boşluk olacak, bari dibini dolduralım. Hatta ince ayak bilekli ve beyaz tenliyseniz, gelin ben doldurayım. Mesela okuma listeleri, yeni bir lifestyle önerisi, dimi canım.
Hadi bakiim..

Hiç yorum yok: